Uğur Bey kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ben, Uğur Gülen. 1966 yılında Antalya’da doğdum. Hayatımın yarısı İstanbul’da yarısı Ankara’da geçti. Bütün okul hayatımı Ankara’da geçirdim. iş hayatımın başlangıcını Ankara’da yaptım. ODTÜ’de Endüstri Mühendisliği bölümü bitirdim. Orada kısa bir süre Endüstri Mühendisliği mastırı ve sonrasında MBA mastırı yaptım. Bu süre zarfında her ODTÜ’lünün başına geldiği gibi mastır yaparken ASELSAN’da part time eleman olarak araştırma geliştirme departmanı, haberleşme sistemleri bölümünde proje kontrol mühendisliği olarak iş hayatına başladım. 1990’lı yılların başında popülerleşen meslek bankacılıktı ve 1991 yılının temmuz ayında Interbank’ta Management Trainee to Branch Manager olarak çalışmaya başladım. 1995 yılında Interbank’ın Denizli şube müdürlüğünden ayrılıp Denizbank’ın kuruluşuna geçtim ve Hakan Ateş Bey’le birlikte Denizbank’ı kurduk. Bankacılıktan sonra 1994 yılında sigortacılığa adım atarak Hak Emeklilik sigorta şirketinde çalıştım. Hayat Emeklilik sektörüne girerek sigortacılığı tanımaya başladım. 5 yıl Hak Emeklilik ve arkasından Avivasa isim değişikliğinden sonra 2009’un mayısından itibaren 13 yıldan beri de Aksigorta’nın genel müdürlüğünü yapıyorum.
6 Şubat’ta gerçekleşen ülkenizi derinden sarsan deprem felaketi ve ardından Şanlıurfa’da yaşanan sel felaketi üzerine Aksigorta olarak bölgedeki yardıma muhtaç afetzedelerin ihtiyaçlarını karşılamak adına nasıl bir hareket planı izlediniz?
Geniş bir coğrafyayı etkileyen büyük bir deprem yaşadık. Bu felaketler herkes için farklı bir şeyler ifade etmekle birlikte sigorta sektörünün aslında ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Sigorta sektörü afetlerde en fazla devrede olan sektörlerden biridir. Bu kapsamda öncelikle bizim için en değerli unsur o bölgedeki çalışanlarımızdı. Öncelikle onların sağlığından emin olmak istedik ve arkasından da çok sayıda iş ortağım, acentelerimiz, brokerler ve çalışanları vardı ki oralarda üzücü birkaç kaybımız olmakla birlikte acentelerimizin sağlığına ve onların çalışma şekillerini yönetmeye özen gösterdik. Hemen arkasından müşterilerimiz geldi. Aksigorta deprem bölgesinde oldukça yüksek pazar payına sahip bir şirket ve özellikle de Kahramanmaraş , Antakya’da.
Aksigorta Gaziantep’te yüzde 10’un üzerinde pazar payına sahip bir şirkettir. Çok hızlı bir şekilde müşterilerimizin poliçelerini ve onların hasarlarını tespit etmek yönünde çalıştık. Bu süre zarfında da hem Sabancı Holding’in bünyesinde yürütülen destek yardım kampanyaları hem Türkiye sigorta Birliği’nin bünyesinde yürütülen kampanyalar hem de kendi gayretlerimizle yaptığımız çalışmalarla o bölgedeki vatandaşlarımızın, müşterilerimizin, iş ortaklarımızın, çalışanlarımızın bir nebze olsun felaketten aldıkları yaraları hafiflettik.
Ne yazık ki yaşanan acı tecrübelerden sonra sigortanın önemini daha iyi anlamış olduk. Vatandaşların yaşanabilecek olumsuzluklara karşı mağdur olmaması adına hangi sigortalara sahip olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Türkiye Sigorta Birliği Genel Kurulu’nda, Yeni Zelanda deprem koordinasyonunu sağlayan kurumdan bir beyefendinin konuşması vardı. Ülkemiz deprem bölgesi ve ben faylar ülkesiyiz diyorum. Türkiye fay hatlarıyla dolu bir ülkedir. Bu kapsamda bakıldığı zaman birkaç tane şeyi doğru yapmak lazım. Birinci olarak yıkılan konutların çok büyük kısmı doğru zemine yapılmamış konutlardır. Konutumuzu doğru zemine yapmalıyız. Doğru zeminden kastımız çok fazla hareket etmeyen, dirençli zeminlerdir. Kahramanmaraş’ta yıkılan konutların çoğu eski bir dere yatağının etrafına yapılan konutlardır ama dağlara doğru yeni Maraş diye adlandırılan noktada hiçbir ev hasar almamıştır. Doğru zemini seçtikten sonra ikinci olarak tabii ki bunun üzerine yaptığınız inşaatın kalitesi, kullanılan malzemenin kalitesi önemlidir. Depremin vereceği hasarı kaldıracak şekilde güçlü olmasını sağlamak lazım. Bu iki koşulu sağladıktan sonra üçüncü koşul aslında sigortacılığa geliyor. Bunları yaptıktan sonra riskin geri kalanının da transferini sigorta sektörüne aktarmamız lazım. Sigorta sektörü önemli bir risk transfer unsuru fakat bu coğrafyaya baktığımız zaman maalesef riskin sigorta sektörüne yeteri kadar transfer edilmediğini görüyoruz. Toplam maddi hasarın 100 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor ki sigorta sektörünün ödeyeceği hasar tutarı 5-6 milyarlar üzerinde olduğu düşünülürse oluşan riskin sadece yüzde 5’i sigorta sektörüne transfer edilmiş durumdadır. Ülke olarak sigorta sektörünü daha yoğun bir şekilde kullanmamız lazım. Kahramanmaraş’ta yaşanan deprem bunu bir kez daha ispat etti. Sigorta sektörüne risk transferini hızlı bir şekilde başlatmamız lazım .
Yaşanan iki doğal afetten sonra hangi ürünlerinize talep arttı?
Felaketlerden sonra hangi ürünlere talep arttığı aslında apaçık ortadadır. Depremden sonra; konut sigortasına, deprem teminatı içeren sigortalara, DASK ürününe birden talep artışı oldu. Bu bir yerde iyi diyebilirsiniz ama ani bir talep artması yerine kalıcı sürdürülebilir hale getirmek aslında bundan sonraki görevimiz olacaktır. Ani talep artışları belli bir yere kadar faydalı ama bunun zamana yayılıp eksilmeden devam etmesini sağlamak, unutmamak ve unutturmamak burada kritiktir.
Aksigorta olarak sürdürmekte olduğunuz ‘’Dijital Güvenlik Platformu’’ projesinden bahseder misiniz?
Son 20 yılda teknoloji muazzam bir gelişim gösterdi fakat evlere kapandığımız noktada artık değişimin farklı bir boyuta çıktığını söyleyebiliriz. Artık 7’den 70’e herkesin daha fazla dijital dünyada faaliyet gösterdiğini, dijital dünyada vakit geçirdiğini, yaşamını harcadığını, alışverişini yaptığını, bankacılık işlemlerini gerçekleştirdiğini ve sigortacılık işlemlerini yaptığını gördük ve fark ettik ki ailenin en küçük bireyinden en büyük kurumlara kadar yaşamımızın çok büyük kısmı dijital ortamda geçmeye başladı. Ben küçükken annem beni sokaktan çağırmak için bağırırdı. Şimdi ise o bilgisayarı, o oyunu kapat diye bağırılıyor. Hayatımızın çok büyük kısmı ekranlar karşısında geçiyor. Hayatımızın, verilerimizin çok büyük kısmı fark etmediğimiz, görmediğimiz dijital ortamlara kayıyor ve aslında kendimizi de riske atmış oluyoruz. Dijital ortamda nasıl yaşamamız gerektiğini bilmemiz lazım. Çocuklara nasıl karşıdan karşıya geçmeyi öğretiyorsak bu basitlikte dijital ortamda da risklerin neler olduğunu bilerek yaşamayı öğretmemiz lazım. Dijital Güvenlik Platformu’nu toplumun bireylerinin ve küçük işletmelerin, siber güvenlik risklerine karşı olan bilincini arttırmak ve buradaki yeniliklerin farkına varmalarını sağlamak üzere kurduk ve bunu aslında bir sürdürülebilirlik projesi olarak ele aldık. Doğru bilgileri alacak bir nokta haline geldi. Platformu kurmak başka bir şey ve bunu sürekli olarak beslemek, o içeriği üretmek daha da önemlidir. Başarılı, çok ödül alan, iyi bir proje oldu.
Türkiye’de bir ilk olarak Yapay Zeka ile Risk Fiyatlama Dönemini başlattınız. Bize bu serüveninizden bahseder misiniz?
Biz yapay zekayı 2015-2016’dan itibaren ufak ufak keşfetmeye başlamıştık. Aksigorta olarak nerelerde kullanabiliriz, yapay zekayı ve makine öğrenmesini işimizin nerelerinde kullanabiliriz diye baya düşündük. En kritik süreçlerimizden biri yapay zekayı fiyatlandırmamızda nasıl kullanabildiğimizdi. Her geçen gün geliştirerek yapay zekanın bize sağladığı hızlı, çok sayıda fazla seçeneği oluşturmayı yapabilme şansına sahip olduk. İnsan zihninin çok ötesinde hesaplama yapabilme yeteneğini kullanıyoruz. Bir sürü
opsiyonları çıkarıyoruz ve o opsiyonları başka bir filtreden geçirip en iyisini bularak fiyatlamamızı yapıyoruz. Teknolojiyi kullanma, dijitalleşme Aksigorta’nın DNA’sına girmiş konulardandır. Teknoloji kullanımı ve yapay zeka rekabet avantajı olarak tuttuğumuz konulardan biridir.
Aksigorta olarak Türkiye’de dijitalleşme stratejisi doğrultusunda sigorta sektörünün ilk yapay zeka uygulaması olan ADA’yı hayata geçirdiniz. Bize biraz ADA’dan bahseder misiniz?
ADA, (Aksigorta Dijital Asistanı) olarak geçiyor. Bu uygulamayı yaparken şu prensipten yola çıktık: ‘‘İyi tanımlanmış işleri makinalara yaptıralım, iyi tanımlanmamış işleri biz , çalışanlar yapacak’’ dedik. İyi tanımlamaktan kastımız bir sürecin başının ve sonunun belli olmasıdır. Öncelikle süreçlerimizin içinde iyi tanımlanmış , bilişsel zeka gerektirmeyen noktaları belirledik daha sonra da baktık bu iş iyi çalışıyor ADA’ya birtakım zeka yüklemeye başladık. İçine birtakım algoritmalar koyarak bizlerin bilişsel zekasını kullanarak verdiği kararların algoritmasını ADA’ya vermeye başladık ve makine öğrenmesi yardımıyla birtakım kararları ona verdirmeye başladık. Şu anda 160’ın üzerinde süreç, ADA tarafından Aksigorta’da yapılıyor ve yıllık 6-7 milyona yakın işlem hacmine ulaşmıştır. ADA, Sürdürülebilirlik noktasında, karbon ayak izinde çok büyük katkı sağlıyor çünkü 7/24 karanlıkta çalışabilme, bir yerden bir yere gitmesine gerek kalmayan, araç kullanıp bir yerden bir yere transfer olmayan, öğle yemeği yemeyen bir Aksigorta çalışanıdır. Çalışanlarımız ve acentelerimizin memnuniyetlerine sunduğumuz zaman onlarda 5 üzerinden 4-4,5 civarı memnuniyet skoru veriyor. Gün geçtikçe her gün artıyoruz yani hasar dosyalarının bakılmasında kullanıyoruz. Hasar dosyamıza gelen fotoğrafların seçilip ilgili hasar dosyasının içine konumlanmasını konuşuyoruz. İlk geldiğimiz günden bugüne baktığımız zaman, bugün büyük risk kararlarını ADA’ya aldırma şansına sahibiz.
Sektörde ulusal ve uluslararası birçok şirketle rekabet içerisindesiniz. Rakiplerinizden ayrışmak adına ne gibi stratejiler izliyorsunuz?
Sigorta sektörü çok büyük bir sektör ve çok sayıda şirketle ve 2000’li yılların ilk on yılında sektöre girmiş yabancı şirketle rekabet halindeyiz. Aksigorta yerli bir şirket ancak Belçikalı ortağımız da var. Aksigorta hem Türk hem Belçika ortaklı bir şirkettir. Öncelikle çok sayıda şirkete ve çok dağınık bir pazara hitap ediyor. Aksigorta birkaç noktada rekabet avantajı yaratmayı hedeflemiştir. Bunlardan bir tanesi, sektördeki ender iş kolunda, her ürün grubunda, her müşteri dağıtım kanalında çalışma hürriyetine sahip bir şirket olmasıdır. Bütün ürünlerde, kanallarda varız ve bu kapsamda bakıldığında hem çoklu kanal hem çoklu ürünle hizmet edebilme şansına sahibiz. Biz kendimizi bu teknoloji çağında teknolojimizle, dijitalleşmemizle, verimimizle ayrıştırmaya hep odaklandık. Baktığımız en önemli kriterlerden biri genel gider rasyonumuzdur yani genel giderin toplam ürettiğimiz prime olan oranıdır. Aksigorta’nın genel gider prim rasyonu yüzde 4’ler seviyesindedir. Türkiye’deki diğer bize eş değer büyüklükteki sigorta şirketlerinin gelir gider oranları yüzde 7’ler seviyesindedir. Aksigorta aynı işi yarı yarıya daha verimli yapabilme şansına sahiptir. ADA ve teknoloji bunu tetikleyen unsurlar olarak karşımıza çıkar. Diğer rekabet avantajımızı da insan kaynağı olarak görürüm.
Aksigorta adet olarak daha az sayıda insanla fakat çok daha yüksek kalitede insanla çalışan bir şirkettir. Gelişim ve değişim eğitim programları ile insan kaynağımızı ciddi şekilde destekleriz. Pandemi sonrasındaki iş yapma şeklimizi pandemi sonrasındaki yeni organizasyonla buna çok uygun hale getirdik. Çalışma kuralları olarak çok esnek ve rahat bir aile ortamı yarattık. Birçok çalışanımız, ülke içinden ve dışından çalışıyor. Aksigorta iş yapma şekli olarak yüzyılın gelenekselleşmiş hiyerarşik organizasyon şekli yerine çevik yönetim, organizasyon prensiplerini belirleyerek hedeflerin ekiplere bölündüğü ve bu ekiplerin kendi otoritesinde kendi yetkinliklerinde kararlarını alıp uyguladığı çevik yapılandırmayı uygulamış bir şirkettir. Birçok noktada rekabet avantajı yarattığımızı rahatlıkla görebiliyoruz .
Biz Sabancı Holding’in bir parçasıyız. Aksigorta 28 Nisan 2023’te 63.yılını da kutladı. Aksigorta 63 yıldır bu topraklarda faaliyet gösteriyor. Sabancı Holding’in bünyesinde olmak, güven unsurunun bir mirasıdır. Müşterimiz, kanalımız, toplum, iş ortaklarımız, yatırımlarımız. sermayedarlarımız bizim için farklı paydaş grupları ve aslında biz hepsine aynı anda hizmet etmeyi düşünen bir yapıdayız. Amacımız da sürdürülebilir bir yaşam için yeni nesil teknolojilerle değerli olanı korumaktır. Aksigorta 21.yüzyılda gezegenin geldiği bu noktada sürdürülebilirliği ve teknolojiyi ön plana çıkaran ve değerli olan neyse onu korumak amacıyla yola çıkan bir şirkettir.
Sigorta sektöründe var olan problemlerle ilgili görüşleriniz ve önerileriniz nelerdir?
Bu görevimin yanı sıra Türkiye Sigorta Birliği Yönetim Kurulu üyesiyim ve Hayat Dışı Yönetim Komitesi’nin de başkanlığını yapıyorum. Sigorta sektörünün belli başlı odaklanmış problem setleri var ki bu problemlerden dolayı da büyümeyi, gelişmeyi zaman zaman zorlandırıyor. Bunlardan bir tanesi trafik sigortaları dediğimiz kara yolları sorumluluk sigortasında yaşadıklarımızdır. Bu arada tabii ülkenin makro ekonomik dengelerindeki son 18 aydaki ciddi bozulma, trafik sigortasının da maliyetlerinde ciddi bozulmaya sebep oldu. Tarife rejiminin getirdiği birtakım kısıtlamalar, artan enflasyon ve çok hızlı artan asgari ücret maliyetleri inanılmaz boyutlara getirip sektörü ciddi bir zarara soktu. Trafik sigorta konusunu mutlaka önümüzdeki dönemde kökten çözmemiz gerekir. Bunu artık problem olmaktan çıkartmamız lazım. Kahramanmaraş depremiyle birlikte deprem teminatlarının yetersiz bir şekilde poliçelere yansıdığını, DASK’ın limitlerinin yetersizliklerini, konut sigortalarında sağlanan deprem teminatlarının yetersizliğini, ticari ve kurumsal işletmelerdeki teminatların eksikliğini gördük. Gerçekten riskin tamamını koruma altına almayan teminatlar gördük. Önümüzdeki dönemde yurt dışı reasürans pazarlarından deprem koruması bulmakta zorlanan bir sigorta şirketiyle karşılaşacağımızı görüyoruz bu nedenle mutlaka tüm afetler tarafından atılması gereken adımların olduğunu söylebiliriz. Dağıtım kanallarımız çok değerli fakat dağıtım kanallarımızın da hem sayısal hem kalite hem nitelik ve nicelik açısından zenginleştirilmesi ve belki de sınıflandırılması gerektiğini gördük. Sigorta en basitinden en sofistikesine aslında kolay bir ürün değildir. Mutlaka tavsiye ve uzmanlık gerektiriyor. Biz bugün bir dağıtım kanalı kurduğumuz zaman aslında 5 liralık üründen 100 milyonluk ürüne kadar satabildiğimiz halde o kanala yetkiyi verebiliyoruz. Bizim daha kaliteli dağıtım kanalına ihtiyacımız olacak ve dağıtım kanalını uçtan uca ciddi rehabilite etmemiz gerekecek. Sektörün sermaye problemi var. Artan primlerle birlikte primlerin artış hızı sermayelerin üremesine yetişmiyor. Bu sektör tasarruftan para kazanan bir sektördür. Sektörün ana geliri, mali gelirdir. Son 18 aydır uygulanan ekonomik program aslında tasarruf edenin suçlu olduğu, varlığını, refahını kaybettiği bir ekonomik program. Bu da tabii en fazla sigorta sektörünü vurdu çünkü sigorta sektörü tasarruftan para kazanan bir endüstridir. Mutlaka sigorta sektörünün sermayelerine bir sonraki büyüme hamlesine getirecek şekilde arttırmamız gerekecek. Sigorta penetrasyonu artırılmalı çünkü hala riskini sigorta sektörüne transfer eden müşteri sayısı oldukça azdır. DASK zorunlu bir poliçe ve yüzde 50’lerde, trafik sigortası zorunlu bir poliçe yüzde 80’lerde , kasko zorunlu olmayan bir poliçe ve yüzde 25’lerde , konut sigortası zorunlu olmayan poliçe ve yüzde 30’larda ve daha gidecek çok yolumuz var. Bireylerden ziyade kurumların gidecek çok yolu var. Kobilerin, esnafın, orta küçük işletmelerin, kurumsal şirketlerin mutlaka risklerini sigorta sektörüne doğru transfer etmesi lazım. Depremde 250 metrekarelik evi 50 metrekare gösterip yapılan transfer sonucunda ortaya çıkan çok üzücü tabloları da birlikte yaşadık.
Sosyal sorumluluk bilinci yüksek bir şirketsiniz ve şuan üstünde yoğunlaştığınız bir sosyal sorumluluk projesi var mı? Varsa kısaca bahseder misiniz?
Özellikle deprem sonrasında birkaç noktaya dikkat etmemiz gerektiğimizi fark ettik. Herkesin elindeki poliçesine bakması lazım. Vatandaşın, poliçesinin doğru teminatlarla hazırlanmış olduğunu incelemesi lazım. Deprem teminatı var mı? Kasko poliçesinde deprem teminatı var mı? Sağlık poliçesinde deprem teminatı var mı? Orada verilen teminatlar bir hasar anında konutunu eski haline getirmeye yetecek mi yetmeyecek mi? Mutlaka incelenmesi lazım. Sürdürülebilirlik gözüyle bakarak bir proje yaratalım dedik. Aksigorta 2010 yılında, 1999 yılı Gölcük depreminin sismik verilerini kullanan bir simülatör tasarlatmıştı. Bu simülatör bir tırın arkasındaydı bir tarafta deprem olmayan oda, bir tarafta depreme hazır hale getirilmiş diğer bir oda vardı ve biz deprem tırıyla Türkiye’de 10 şehir 50 ilçeyi dolaşıp milyonlarca kişiye afetler öncesinde, afetler esnasında ve afetler sonrasında nasıl davranılması gerektiğini, nasıl aksiyona geçilmesi gerektiğini anlattık ve çok başarılı bir proje oldu. 5 yıl boyunca bu ‘’Hayata Devam Türkiye’’ tırı, Türkiye’nin 10 iline 50 ilçesine dolaştı. Kahramanmaraş depreminden sonra tekrar bir sorumluluk alalım dedik ve Türkiye’de risk bilincini arttırmamız, risklerini sigorta şirketlerine transfer etmemiş vatandaşların riskini sigorta sektörüne transfer etmesine ön ayak olacak proje başlatalım dedik. Sadece sigortalılarımızın riskini transfer etmeyelim, ödedikleri primlerin bir kısmını da deprem bölgesindeki afetzedelere kullanılacak bir fona aktaralım ve aynı zamanda da bunu satan acentelerimizin gelirlerinden bir kısmını o bölgede faaliyet gösteren acentelerimiz için kuracağımız bir fona aktaralım diyerek aslında bir taşla birden fazla kuş vuralım dedik. Sigorta sayımızı artıralım, deprem bölgesindeki acentelerimize kaynak aktaralım, o bölgedeki afetzedelere fon aktaralım diye düşünerek bununla ilgili ‘’Hayata Devam Türkiye 2 ‘’ versiyonunu hayata geçirmeye karar verdik. Burada çalışacağımız iş ortaklarımız var. AKUT’la birlikte bu projeyi yapmıştık şimdi yeni projemizde ise İTÜ Afet Endüstrisi ile çalışıyoruz çünkü doğru bilgilendirmeyi sağlamak, doğru ürünün sigortalılarımıza verilmesini sağlamak çok kritiktir. Kahramanmaraş depreminden sonra gördük ki doğru ürünü olmayan çok sayıda müşterimiz var. Deprem bölgesinde yaratılan yerleşim alanlarına kaynak aktararak oradaki konteynerler, oyun alanlarının, okul tasarımlarının fonlanmasında bu projemizi kullanacağız. Sosyal sorumluluk projesi olarak ‘‘Hayata Devam Türkiye’’ projesinin lansmanını geçen haftalarda yaparak hayata geçirdik.
KISA KISA…
Uzun yıllardır yöneticilik yapıyorsunuz ve sizin çalışma hayatınızda olmazsa olmazınız nedir? En çok dikkat ettiğiniz konular nelerdir?
Sabırlıyımdır. En çok insanları kırmamaya ve azarlamamaya dikkat ederim. Çalışmayı ve değer yaratmayı severim. Bir şey üretmek, değer yaratmak benim için çok kıymetlidir. Başkalarının gelişmesini, değişmesini görmek ve onlara bir nebze yol gösterebilmek kıymetlidir.
Hangi tür kitaplardan hoşlanırsınız?
‘’Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’’ kitabını okuyorum. Kitap okuma işini eşimle birlikte geliştirdik. Karşılıklı sesli kitap okuma saatleri koymaya başladık. Elime ne geçerse okurum. En çok sevdiğim yazar: İhsan Oktay Anar’dır ve onun her kitabını okurum. Rus roman ve yazarları okumayı severim.
Kurgusu güzel olan her türlü filmi seyretmeyi severim. Çekimi ve kurgusu güzel olan filmleri severim. Belli yönetmenleri takip ederim. Quentin Tarantino en sevdiğim yönetmendir. Çok gerilim türü filmleri sevmem. Kurgusu güzelse o film benim için iyidir.
Seyahat eder misiniz ? En beğendiğiniz her?
Fırsat buldukça seyahat ederim. İspanya’yı çok severim.
Çay insanı mı yoksa kahve insanı mısınız ?
Çayı çok severim.
Size göre ilginç bulduğunuz bir hobiniz var mı?
İlginç bulduğum hobim yok ama yemek yapmayı çok severim.
Sigorta sektöründe çalışmamış olsaydınız, kariyerinizi hangi meslek üzerine yapardınız?
Akademisyen olurdum.
İlgilendiğiniz bir spor dalı var mı ?
Çok yoğun tenis oynarım.
Sigorta Life izleyicilerine vermek istediğiniz bir mesaj var mı ?
Herkese sağlıklı, mutlu bir yıl diliyorum. Sigortasız kalmamalarını isterim. Sigortayla aralarını iyi tutsunlar çünkü bu dünyada risklerin ve belirsizliklerin çok arttığı dönemde kaygıları ortadan kaldıracak şey iyi bir dost bulmaktır ve sigorta da yanınızdan ayrılmamanız gereken cebinizde taşımanız gereken en iyi dosttur.