Bolu Kartalkaya’da bir dağ otelinde meydana gelen ve tüm Türkiye’yi üzüntüye boğan yangın felaketi, önleyici sigortacılığın önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı ve Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkan Yardımcısı Ahmet Yaşar da çıktığı bir TV programında önleyici sigortacılığın önemine dikkat çekti. Konuşmasında sigortacılığın sadece tazminat ödeyen bir sektör ya da enstrüman olmanın ötesine geçtiğine dikkat çeken Yaşar, “Biz diyoruz ki, önlenebilir riskleri önleyelim. Çünkü artık tazminat ödemek kolay. Bugün Türk sigorta sektöründe, hasar ödemelerinde herhangi bir sorunla karşılaşacak bir şirket yok. Düzenleyici ve denetleyici otoritemiz de (SEDDK) , Türkiye Sigorta Birliği de bu konuda aktif. Ancak bizim asıl amacımız, hasarı önlemek. Önleyemediğimiz risklerin ise kötü sonuçlarını tazminatla kapatmamız gerekiyor. İşte bu sebeple risk yönetimi faaliyetleri çok önemli bir rol oynuyor. Artık sigortalılarımızın, özellikle sanayicilerimizin, sadece tazminat düşüncesiyle hareket etmeyip, riskleri önleyici ve koruyucu yatırımlar yapmaları gerekiyor. İlk zamanlarda, sanayicilerimiz sigorta yaptırıyorsa yangın söndürme sistemleri gibi önleyici tedbirleri almak konusunda tereddüt ediyordu. Ancak artık bu bakış açısı değişmeli. Çünkü ürettiğiniz malın, bekleyen bir alıcısı var ve sizin fabrikanızın faaliyetinin durması başka bir zincirin de bozulmasına yol açabilir. Dolayısıyla sigorta şirketlerinin, bu önleyici yaklaşım ile riskleri önden görüp riskleri azaltıcı tedbirler alması çok önemli. Tabii ki, sıfıra indirgenmiş riskler her zaman mümkün olmayacak. Sıfır risk demek o alanı sigortalayamamak anlamına gelir çünkü riskin muhtemel olması gerekir. Risk gerçekleştiğinde ise tazminatı ödeyip, zararı karşılamak bizim görevimizdir” değerlendirmesinde bulundu.
2024’te prim üretimi 890 milyar TL’ye ulaştı
TVNET’te “Kahve Arası” Programı’nın konuk olan Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı ve Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkan Yardımcısı Ahmet Yaşar, sektöre ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Hasar maliyetlerinden trafik sigortasına, önleyici sigortacılıktan bina tamamlama sigortasına kadar farklı konulara değinen Yaşar, Quick Sigorta özelinde de açıklamalar yaptı. 2024 yılına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yaşar, “Aralık ayı rakamları henüz kesinleşmemiş olmakla birlikte, yılı tahminen 890 milyar TL civarında bir üretimle kapatmayı bekliyoruz. Kasım ayı itibarıyla ise resmi rakamlar 718 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu rakamın yaklaşık 90-100 milyar TL’si hayat sigortalarından gelirken geri kalan kısmı ise hayat dışı sigortalardan gerçekleşecek ve üretim olarak kaydedilecek. Hayat dışı sigortalarımızda en büyük pay, yüzde 40-44 arasında değişen oranlarla oto sigortalarına ait. Trafik sigortaları ve kasko sigortaları bu payın büyük kısmını oluşturuyor. Bunun hemen arkasından ise yüzde 18’lik payla sağlık sigortaları ve yüzde 17’lik payla yangın sigortaları geliyor” dedi.
5 yılda sektör olarak sigorta üretimini en az iki katına çıkaracağız
Dünya sıralamasında Türkiye’nin, sigortacılık sektörü açısından 33. sırada yer aldığını hatırlatan Yaşar, “Ancak bu sene kurun sektöre olan desteğiyle, Türkiye’nin daha üst sıralarda yer almasını bekliyoruz. Türkiye, 17. büyük ekonomi olarak konumlanıyor ve biz de sigorta sektörü olarak en azından bu seviyeye ulaşmayı hedefliyoruz. Türkiye Sigorta Birliği’nin de bu konuda benzer bir hedefi bulunuyor. Bu doğrultuda, stratejik planımızda önümüzdeki 5 yıl içinde sigorta üretimini en az iki katına çıkararak Türk sigorta sektörünü, Türkiye ekonomisinin bulunduğu konuma getirmeyi amaçlıyoruz. Bu süreçle ilgili olarak Arama Konferansı devam ediyor ve sektör paydaşlarıyla birlikte süreci ilerletmeyi planlıyoruz. 2024 yılı, 2023’e göre yüzde 70-75 oranında bir büyüme ile geçti. Sektör, 2024 yılına ocak ayında yüzde 128 büyüme ile başlamıştı. Ancak enflasyonun düşüşüyle birlikte büyüme oranı, Kasım ayında yüzde 74 seviyelerine geriledi. Bu eğilimle, yılsonunda sigorta sektörünün büyüme oranının bu seviyelerde gerçekleşmesi bekleniyor” diye konuştu.
Asıl hedefimiz sigortalılık oranını artırmak
Yaşar, sigorta sektöründe dikkat çekici iki ana kalem olduğunu belirterek, “Birincisi trafik sigortaları, ikincisi ise mal sigortaları. Enflasyonist ortam nedeniyle varlık değerleri arttığı için araçlarımızın bedelleri, iş yerlerimizin, konutlarımızın ve gayrimenkullerimizin değerleri yükseldi. Bu durum, sigorta bedellerinde de bir artışa neden oldu. Sonuç olarak, primlerde yüzde 25’ten yüzde 74’lere kadar yükselişler gördük. Ancak bu artış, sigortalılık oranının ve sigorta adetlerinin beklediğimiz şekilde büyümesine yol açmadı. Asıl hedefimiz sigortalılık oranını artırmak” ifadelerini kullandı.
Trafik sigortalarında bir poliçenin sonuçlanması süreç gerektiriyor
Enflasyonun, bedellerin ve primlerin artmasına katkı sağladığını ancak trafik sigortalarındaki durumun daha karmaşık olduğunu belirten Yaşar, “Trafik sigortalarında, bir poliçenin sonuçlanması ve kârlı mı zarar mı olduğunun netleşmesi genellikle 10-12 yıl sürebilen bir süreç gerektiriyor. Çünkü bu poliçelerde bedeni hasarlar da yer alıyor ve bunların çözülmesi zaman alabiliyor. Ayrıca, bu süreçte büyük rezervler ayırmamız gerekiyor. İhbarların yapılması, dosyaların sonuçlanması ve dava süreçlerinin tamamlanması gibi durumlar için önemli karşılıklar ayırmamız gerekebiliyor. Özellikle asgari ücret artışları ve diğer maliyet artışları, bu rezervlerin büyümesini etkiliyor” dedi.
Hasar maliyetlerine odaklanmalıyız
“Bugün, Türk sigorta sektöründe her 100 TL’ye karşılık 174 TL ödeme yapılıyor, özellikle trafik sigortalarında. Bu da sigorta şirketlerinin faaliyet karı elde etmelerini son derece zorlaştırıyor” diyen Yaşar, şöyle devam etti:
“Sigortacılar, uzun vadede elde ettikleri finansal gelirlerle bu durumu dengelemeye çalışıyorlar. Ancak, faiz oranlarının gerilemesiyle birlikte bu süreç daha da zorlaştı. Bu sene özellikle hasar maliyetlerine odaklanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Buradaki “hasar maliyetleri” ifadesi, sigortalılarımızın gerçek zararını tazmin ederken tasarruf etmeyi kastetmiyor. Bizim asli görevimiz, sigortalılarımıza gerçek zararlarını tam olarak ödemek ve bunu yapmaktan hiçbir şekilde kaçınmıyoruz. Ancak, ekstra maliyetler de söz konusu. Örneğin, bazı sigortalılar, sigorta şirketine başvurduklarında kolayca çözülebilecek bir hasarı, yanlış bilgilendiren aracılar veya vekâlet alan kişiler aracılığıyla gereksiz yere artırabiliyorlar. Bu gibi durumlar, hasar maliyetlerini arttırarak sektördeki dengeyi bozabiliyor. Bizim amacımız, bu tür gereksiz maliyet artışlarını engelleyerek süreci daha sağlıklı ve doğru bir şekilde yönetmek. Sonuçta, bu artan maliyetler, araç sahiplerinin cebinden çıkan ek giderler olarak geri dönüyor” diye konuştu.
Araç alış satış sürecindeki yeni sigorta düzenlemesi tüketiciyi koruyor
Araç alış satış sürecindeki sigorta düzenlemesine değinen Yaşar, şunları söyledi: “Daha önce araç alış satışında 15 günlük bir sigorta süresi vardı. Ancak Anayasa Mahkemesi bu süreyi iptal etti. Çünkü aracını satan kişi, aracını sattıktan sonra yeni sahibi 15 gün boyunca eski sahibinin sigortasından faydalanıyordu. Bu durum, aslında doğru bir düzenleme değildi, çünkü satıcı ve alıcı farklı sürücüler, dolayısıyla sigorta riskleri ve primleri de farklı olmalı. Sizin hasar geçmişinizle alıcı kişinin hasar geçmişi, sürücü nitelikleri tamamen farklı olabilir. Ayrıca bazen teknik problemler de ortaya çıkıyor. Örneğin, aracı yeni alan kişi 15 günlük süre dolmasına rağmen yeni bir poliçe yaptırmıyor. Satıcı kişi de aracını sattığı için eski sigortayı iptal etmeyi ihmal edebiliyor. Bu durumda, sigorta poliçesinin hala aktif görünmesi nedeniyle, araç satıcısına bir rücu yapılabiliyor. Anayasa Mahkemesi, bu durumu yanlış buldu ve şöyle bir açıklama yaptı: Sigortasını yaptırmış, ancak aracını sattığı için sonra kusuru olmadan bir hasardan sorumlu tutulamaz. Bu, aslında oldukça yerinde ve tüketiciyi koruyan bir yaklaşım. Bundan sonra, 5 Aralık itibarıyla süreçler yenilendi. Artık bir araç almak istediğinizde, almak istediğiniz aracın ruhsatı ve kendi TC kimlik numaranız ya da tüzel kişiyseniz vergi kimlik numaranızla sigorta acentesine başvurmanız gerekiyor. Sigorta acentesi, aracın bilgileriyle sizin adınıza poliçe düzenliyor. Bu poliçe ile noterlik işlemi yapılabiliyor. Yani, artık bir araç satış işlemi, sigortası yapılmadan veya mevcut sigorta yenilenmeden gerçekleştirilemeyecek.”
Maliyet yönetimi açısından önemli bir yıla giriyoruz
Yaşar, maliyet yönetiminin bu yıl daha da önem kazandığını belirterek “Şu anda esas faaliyet kârı yok. Yani teknik kâr söz konusu değil. Dolayısıyla ne yapıyorsunuz? Finansal gelirlerle süreci yönetmeye çalışıyorsunuz. Özellikle trafik sigortalarında ve diğer birçok branşta bu geçerli. Şimdi, mali gelirlerin de düşeceği bir senaryo ortaya çıkınca, sizin öncelikle maliyetlere odaklanmanız gerekiyor. Ayrıca esas faaliyet kârına odaklanmanız şart. Yani, trafik sigortacılığı yapıyorsanız, esas işinizin, yani sigorta satışından elde edeceğiniz gelire odaklanmalısınız. Fakat trafik sigortası öyle bir ürün ki, maliyeti 10 yıl sonra ortaya çıkabiliyor. Yani bugün sattığınız bir poliçeden kâr mı, zarar mı ettiğinizi 12 yıl sonra net bir şekilde görebiliyorsunuz. En az 10 yılın geçmiş olması gerekiyor. Örneğin, şu anda 30 milyarlık bir bedeni hasarın tahkim süreci, 96 milyar TL’ye sonuçlanabilir. Bu farkın 66 milyar TL’si ise gereksiz ve mükerrer harcamalardan oluşuyor. Bu tür harcamaların engellenmesi lazım. Ayrıca, bazen ortada olmayan bir uyuşmazlık, sigortalı ile sigorta şirketi arasında varmış gibi yaratılıyor. Neden? Çünkü sigorta şirketi, “Bana söylemeleri gerekir, şunu ödeyeceksin” diyor. Mevcut mevzuatla, örneğin trafik sigortasında değer kaybı hasarı ödendiğinde, diyelim 10.000 TL’lik bir ödeme yapıyorsunuz. Ancak iki gün sonra, “Buna 10.200 TL ödemeniz lazım” deniyor. O, 200 TL’lik farkı ödeyebilmek için icra vekâlet ücretleri ve çeşitli ek maliyetler ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bu tür ek maliyetler, sigorta şirketlerinin sürdürülebilirliğini bozuyor ve nihayetinde sigortalılara ek yük olarak geri dönüyor. Buradan tüketicilere bir çağrım var: Bu konu, sigortacıların sorunu değil, tüketicilerin ve sigortalıların sorunu. Tüketicilerin sigorta piyasasındaki haklarına sahip çıkmaları gerekiyor. Türkiye Sigorta Birliği olarak, İspanya’nın Madrid şehrine bir ziyaret gerçekleştirdik. Orada, “Bemo” adı verilen bir düzenleme yapılmış. Bedeni hasarlarla ilgili olarak, medeni bir şekilde internet üzerinden doldurulan bir form ile Adalet Bakanlığı, Sigorta Düzenleme Kurumu, Sigorta Birliği, sigorta şirketleri ve diğer ilgili taraflar arasında bir konsensüs oluşturulmuş. Yasal düzenleme tabloları oluşturulmuş. İnsanlar bir kaza geçirdiklerinde ve bedeni hasarla karşılaştıklarında, destekten yoksun kalanlar internet üzerinden doldurdukları bir form ile tazminatlarını kolayca alabiliyorlar. Bu kadar medeni bir şekilde çözülebilecek bir konunun, bizim ülkemizde bu kadar büyük bir problem haline gelmesi artık kabul edilemez. Bu duruma artık dur dememiz gerekiyor” dedi.
40 milyara yakın bir sigorta üretimiyle yılı kapadık
2024 yılında Quick Sigorta’nın toplamda 30 milyarı aşan bir üretimle yılı tamamladığını aktaran Yaşar, “Maher Holding Sigorta Grubu olarak ise Corpus Sigorta ve Quick Sigorta birleşimiyle toplamda 40 milyara yaklaşan bir üretim gerçekleştirdik. İlginç olan taraf ise, yılın son ayında toplam yıllık üretimin yaklaşık yüzde 25’ini yazmamız. Bu da özellikle trafik sigortaları alanında yaşanan kaosun ve sıkıntıların bir göstergesi olarak piyasada yoğunlaşmaya yol açtı. Biz, yerli bir sigorta şirketi olarak yönetim kurulumuzda yerli olmanın avantajıyla pazar dinamiklerine daha hâkim davranabiliyoruz. Bu da bize, Türkiye’deki piyasa koşullarına daha hızlı adapte olma ve daha uygun stratejiler geliştirme imkânı sağlıyor. Bu yüzden, yılsonunda üretimde bu kadar yoğunlaşma yaşadık. Sonuç olarak, toplamda 40 milyara yaklaşan bir sigorta üretimiyle yılı kapatmış olduk” açıklamalarında bulundu.
2025 yılı için dengeli bir büyüme hedefliyoruz
Yaşar, yeni yıl planları hakkında ise, son 9-10 günlük üretim verilerine bakıldığında ciddi bir büyüme kaydettiklerini belirtti. “Bu büyüme bizim için normal değil,” diyen Yaşar, özellikle oto sigortaları alanında geçen yıla kıyasla yüzde 200’ün üzerinde bir büyüme gerçekleştirdiklerini söyledi ve ekledi: “Bu büyüme, pazarda olağan dışı bir gelişme olduğunu gösteriyor. Ancak enflasyonist ortamın azalmaya başladığı bu dönemde, büyümenin biraz yavaşlayacağını bekliyoruz. 2025 yılı için ise dengeli bir büyüme hedefliyoruz. Corpus Sigorta tarafında ise oto dışı sigortalarda yüksek reasürans kapasitesiyle güçlü ürünler sunmaya devam ediyoruz.”
Bina tamamlama sigortası kentsel dönüşüm için kritik önem taşıyor
Bugün Türkiye’nin en büyük problemlerinden birinin, yaklaşan Marmara depremi olduğunu söyleyen Yaşar, “Bu noktada, kentsel dönüşümün hızla tamamlanması gerekiyor. Türkiye ekonomisinin yaklaşık yüzde 30’unu etkileyen bir bölgeden bahsediyoruz. Bu da aslında sigortacılığın önleyici faaliyetlerinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. İnsanlar artık güvenli binalarda yaşamak istiyor. “Ben Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemiyorum” diyorlar. Müteahhide evlerini teslim ettiklerinde, sağlam bir şekilde teslim alınmasını istiyorlar. Ancak ne yazık ki İstanbul ve diğer bölgelerde buna dair örnekler mevcut. Bu sorunun çözülmesi için en iyi çözüm, bina tamamlama sigortasıdır. Bu sigorta modeli ile kentsel dönüşüm projelerinin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasını bekliyoruz. 2025 yılı, bu anlamda önemli bir yıl olacak” diye konuştu.